Düğün günü tam da hayal ettiği gibi geçmişti. Her şey kusursuzdu. Eşini çok seviyor, onun da kendisini sevdiğini hissediyordu. Ama o gece, içine yerleşen bir huzursuzluk vardı. Belki heyecandan, belki bilinmezlikten...
Düğün sonrası eve döndüklerinde bu huzursuzluk daha da belirginleşti. Kafasında dolaşan düşünceler, duyduğu "ilk gece hikâyeleri" ile birleşmişti. Cinselliğin doğal bir şey olduğunu bilse de, kendini rahatlatmaya çalışsa da, içindeki tedirginlik geçmiyordu.
"Neden bu kadar tedirginim? Eşimi seviyorum, o da beni seviyor... Her şey yolunda, değil mi?"
Ama beden, bazen zihinle aynı dili konuşmaz.
O an geldiğinde, vücudu birden kasılmaya başladı. Nefesi daraldı, titredi… Ve bir anda, istemsizce eşini itip ağlamaya başladı. Ne olduğunu anlamamıştı. Kendini eksik, beceriksiz ve çaresiz hissetti.
Ertesi gün tekrar denemeye karar verdiler. Sarılıp uyudular. Ama sabahına baş ağrısıyla uyanmıştı. Gece boyu içten içe ağlamak istemişti.
"Ya bu gece de olmazsa?"
"Ya hiçbir zaman başaramazsam?"
İkinci denemede de aynı şey yaşanınca umut yerini hayal kırıklığına bıraktı. Omuzlarındaki yük her geçen gün daha ağır gelmeye başladı.
Birbirlerini sevmelerine rağmen evlilikleri yara almaya başlamıştı. Günler geçtikçe bu konu üzerine daha az konuşur oldular. Artık aynı evde kardeş gibi yaşıyorlardı. Baş ağrıları arttı, özsaygı azaldı.
Çözüm arayışında pek çok yöntem denediler:
Kas gevşetici kremler, sakinleştiriciler, alkol...
Hatta çevreden gelen önerilerle kızlık zarına dair yanlış yönlendirmelere bile maruz kaldılar.
Ama sonuç hep aynıydı.
Zaman geçti, iki yılı devirdiler.
Ve artık çevreden şu sorular duyulmaya başlamıştı:
"Çocuk düşünmüyor musunuz?"
Oysa istiyordu. Ama nasıl?
Bir gün birlikte karar verdiler: Profesyonel yardım alacaklardı.
Cinsel terapi süreci başladı. Zamanla o ağır yük hafiflemeye, ilişkileri yeniden güçlenmeye başladı.
Ve sonunda…
"Keşke daha önce destek alsaydık," dediler.
Bu yaşananlar, vajinismusla mücadele eden birçok kadının ortak hikâyesidir.
Toplumda kadınlara cinsellik konusunda bastırılmış, sınırlanmış roller yüklenir. Erkekler için doğal ve kabul gören cinsellik, kadınlar için genellikle utanç, korku ve suçlulukla gölgelenir.
İlk gece hikâyeleri, kulaktan kulağa yayılır ve çoğu zaman korkutucudur. Kadın, cinselliği yaşamak istediği anda bedeni onu durdurur. Çünkü bilinçaltında bu deneyim bir tehdit gibi algılanır.
"Çok acıyacak."
"Kan olacak."
"Orada bir şeyin girmesi imkânsız."
Bu düşünceler vajinal kasların istemsizce kasılmasına neden olur. Cinsel birleşme mümkün olmaz. Kadın, hem bedeniyle hem zihniyle savaşırken, zamanla bu düşünceler daha da güçlenir. Partnerin niyeti bile korku refleksini tetikleyebilir.
Bazı kadınlar ilişki sırasında hiçbir şey hissetmezken, vajinismus yaşayan kadınlar henüz zihninde hayal ederken bile kasılma yaşar.
Vajinismus, sanılanın aksine nadir bir durum değil ve kesinlikle tedavi edilebilir bir cinsel işlev bozukluğudur.
Her kadın, cinselliği doğal, keyifli ve özgürce yaşamayı hak eder.
Ve evet, bu konuda yardım istemek utanılacak bir şey değil.
Aksine, iyileşme yolculuğunun ilk adımıdır.
Yalnız değilsiniz.
Yardım var, çözüm var, umut var.
Kaynak:
Bu yazı, Klinik Psikolog Semra Tanas tarafından kaleme alınmıştır ve ilk olarak TavsiyeEdiyorum.com platformunda yayınlanmıştır.
Makaleden kısa alıntılar yapılabilir; ancak tamamı, yazarın izni olmadan başka mecralarda yayınlanamaz.
Klinik Psikolog & Psikoterapist
Klinik Psikolog Semra TANAS olarak, bireylerin yaşam kalitesini artırmak ve karşılaştıkları psikolojik zorluklarla daha etkili şekilde başa çıkabilmelerine yardımcı olmak için çalışıyorum. Bu blog yazıları aracılığıyla psikoloji biliminin temel prensiplerini, terapi süreçlerini ve güncel psikolojik yaklaşımları herkes için anlaşılır ve erişilebilir hale getirmeyi amaçlıyorum.